5 Kasım 2021 Cuma

Tak başınalık...

İnsanlarla meselelerimi halledene değin tek başınalık saatlerim pek uzundu. Kitap okumak, yazı yazmak, film izlemek, tek başıma. Yanımda birileri varsa bile tek başıma. Nefsime kapanarak. Onun yaralarını sararak, kırıklarını tedavi ederek... Terapötik bir süreçmiş, geçti. Şimdi yazı ile ilişkim "sanat Hakk içindir" sularında yüzsün isterim.


Yalnızlıktan bahsetmiyorum. Yalnızlık hepimizin en temel ihtiyacı. Evin veya doğanın sakinliğine sığınıp dış seslerden arınmak, nefs ile başbaşa kalıp tecdidi iman eylemek insanı diriltir, hepimizi biliriz bunu. Fakat dediğim gibi, yalnızlıktan bahsetmiyorum. 

Tek başınalık Sânî ismi celilini barındırır. Ancak tek başına iken kolektif bilgi havuzuna bağlanabilir, ilahi inikasları yakalayıp yeryüzüne indirebilirim. İşte tam burada bir İsmi Celîl daha var: Kebîr. Kebîr ismi nasın her birinde tecelli eder elbette. Kiminde az kiminde çok. Peki bu ismin tecelliyatı haddi aştığında nereye savrulurum? Elcevâb, kibir. 

Kibre düşmemek için tek başınalığı uzatmamak yeterli değil. Çünkü kibir, nâsın içinde de yakalar beni, bu böyledir. O yüzden tek başınalığı ne denli arttırıyorsam, yalnızlığı da o denli arttırmalıyım. O yüzden nâsın içine karışmayı ne denli arttırıyorsam, yalnızlığı o denli arttırmalıyım. Güç ver Rabbimiz, Kebîr Rabbimiz, Sânî Rabbimiz, âmîn.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder