31 Ekim 2020 Cumartesi

İnsanlığın Atası

Çilimli, Sonbahar 2020



İman ediyoruz ki insanlar Adem aleyhisselam'ın çocuklarıdır. O topraktan yaratıldı. Rabbimiz Âdem aleyhisselamı, cuma günü, cennette yaratmaya başladı ve bedenini yarattığında onu bir süre kendi hâline bıraktı. Rabbimiz Adem aleyhisselama isim koyma becerisi ile donatmıştır.  

İlk atamız Adem aleyhisselamın dünya imtihanının ne zaman başladığını vahiy ile öğrenmedik. Bilim insanları sınırlı veri ile türümüzü "homo sapiens sapiens" olarak isimlendirdi. Sırasıyla homo sapiens, hominia, hominidae ailelerinden olduğumuzu söylediler. Bunların tümü bir anda olmadı. Bazı yaratılmışlarla çıplak gözle fark edebildiğimiz benzerliklerimiz vardı. 

Elimizdeki teknolojik imkanlar geliştikçe çıplak gözle kendimize benzettiğimiz canlılardan başlayarak genetik analizler yapmaya başladık. O da nesi, gorillerle %98 aynı genleri taşıdığımızı öğrendik. Yüce kitabımızda "Aşağılık maymunlar olun" denilen kavmin torunları bu işe pek sevindiler. "Bakınız, sadece biz değil, tüm insanlık maymundan geliyor" tezini ispat etmeye çalıştılar. Fakat bir müddet sonra farelerle insanların %99 aynı genleri taşıdığı ortaya çıkınca bu heves kursaklarda kaldı. Çoğu insanın hakikatin kendisi sandığı bilgi aslında sadece bir yorum, bir önermeden ibaretti. Yarın farklı bir önerme ile karşılaştığımız anda soluverecek bir önerme.

Bu bilgi sadece Allah'a ve Rasulüne iman edenlerin yani güvenenlerin işine yaradı. Çünkü, iman etmeyenler fare ile benzerliğimiz ile gorillerle benzerliğimizin farklı olduğunu, genomik kıyaslama yoluyla karşılaştırma yapmamız gerektiğini, e böyle bakınca da yine gorillerden geldiğimizi söylediler. Ne diyelim, bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür. 

İslam, bilim ve felsefe ile çelişemez. O vahyi bilgidir. Bilim ve felsefe ise gözlem, deney, şüphe ve sezgiden ibarettir. Çok seviyorum bilimi, felsefeyi, sanatı. Ne güzel yaratmış Rabbimiz! Dünya üzerinde bu üçünü de bizim ilerlettiğimiz bir çağ oldu, yine olacak inşallah, hayat amacım bu benim. Fakat bunların oyun ve oyalanmalarımız olduğunun da bilincindeyim. Saf hakikat dururken neden oyuncağa hakkı söyletmekle vakit geçireyim?

Rabbim kalbimizi imanda sabit kıl. Rasulune layık ümmet eyle. Amin.    

Kaynak: Hadislerle İslam, DİB. Türlerin Kökeni, Darwin.    

30 Ekim 2020 Cuma

Öz Yönelimli Öğrenme

Safranbolu, İlkbahar 2017


Kendimi bir fabrika, çocuklarımı da çıktı zannetmişim. Çocuklarımın yönelimlerini fark edememişim. Ben neyi nasıl öğrenmek istiyorsam onların üzerine boca ettikten sonra anladım bunu. Üç yaşında iken"Anne beni rahat bırak, kendim öğrenirim" dedi ilk oğlum. Ama ben daha ona bed-i besmele yapacaktım. Kendime şık bir elbise... Ona şehzade kıyafeti... Kızıma sultan...

Çocuklarım isimleri, sıfatları, sayıları, fiilleri nasıl öğrenecek, ben öğretmezsem nasıl öğrenecek? "Bak, bu nene, bu bir, bu pembe, bu yürüyor" diyordum öncesinde çocuklara yaptığıma inanmadan. Bu cümleleri kurarken kendi sesim kayboluyor, yerine başka bir ses geliyordu. Bir de kitap okurken o ses geliyordu yine. Çocuklar kitabı dinlesin diye sesimi eğip büküyordum. Bundan rahatsızdım. İyi kitap görsellere ve sese ihtiyaç duymazdı sanki. İçimde bunun doğru olmadığını biliyor ama cümlelere dökemiyordum. 

Okul öncesi eğitim almadılar. Kurumumun kursları yokken birkaç yere gittik birlikte, o gün o yerlere bırakmak bizim için bir ihtiyaç değildi. Göndermedik o yüzden. İhtiyacımız olsa ona göre karar verirdik. Çocuk gelişimi ve iahiyat fakültelerinde okuyan oyun ablaları geldiler evimize. Çocuklarımın sorularına cevap vermelerini, bunun dışında bir şey öğretmek zorunda olmadıklarını söyledim onlara. 

Çocuklarım onlarla çocuk gibi konuşmamdan hiç hoşlanmadılar. Bu yüzden çocuk gibi konuşan çocuk kitapları almadım. Çocuklara konuşan çocuk kitapları aldım. Markette pazarda ucuz kitapları aldım. Kestiler biçtiler. Günü gelince ona kadar saydılar, günü gelince yüze kadar. Dört işlemi keşfettiler. Yedi yaşlarına geldiklerinde okul kitaplarından dersler çalıştık. Kitap okumaya, ucuz kitaplardan etkinlik üretmeye devam ettik. İlkokul müfredatı o kadar basit ki, kodlama ve resim derslerine de rahatça katılabildiler. Kutu oyunları oynadık. 

Meğer canım elbise giymek istiyormuş, çocuklara süslü kıyafet giydirmek istiyormuş. Diktirdim, giyindim. Aldım, giydiler. 

Rabbim. Faydasız ilimden, ürpermeyen kalpten, işitilmeyen duadan, doymayan nefisten sana sığınırım. Amin.

28 Ekim 2020 Çarşamba

Mini Valizim

Evimizi eşyalarımız rahat etsin diye tutmadık. Eşyalarımızı rahatsız olmak için almadık. Evimizi rahatça dağıtabilmemize tek engelin irademiz olduğunu fark edeli beri rahatız.


Kainat oluş ve bozuluştan ibaret. Eşyalar dağılır, eşyalar toplanır. Evdeki eşyaların bir yeri varsa, o eşyaların o yerlerde olmayışı bir sorun değil.Dolaplar, kitaplıklar, kutular, valizler, bazalar ağzına burnuna kadar dolduğunda kendime "hangi eşyalar bize hizmet ediyor biz hangi eşyalara hizmet ediyoruz" sorusunu yönelttim. 


Her gün kullandığımız seccade, tülbent, takke ve tesbihleri elimizin altında, iki minik kutuda. Örgüm ve çarpı işim tekli koltuğun altında. Şişteki battaniyeyi iki yıldır örüyorum. Çarpı işi yaklaşık yedi yıllık. Canım isteyince... Büyük koltuğun altında sökükler, yama yapılacak yırtıklar...


Mutfaktaki bir rafta servis tabakları, çukur tabaklar ve kaseler. Diğer malzemeler üst üste değil. Tane tane. Elimi uzattığımda tek hamle ile alıyor, yıkadıktan sonra tık diye yerleştiriyorum. Nadiren kullandığım gereçler en üstteki dolap raflarında. Sığmıyorsa bir şeyler fazlalık. Şu anki mutfağım hem aşırı güneş alıyor hem de çok nemli olduğundan bazı kiler gıdaları gölgede. Onlardan geriye kalan boşluğu doldurmuyorum. Boşluk çok güzel. 


Çocukların bir mevsimde giydikleri birer küçük valiz, bizimkiler birer orta boy valiz kadar. Söküleni dikiyoruz, yırtılanı kesip yazlık yapıyoruz, çocukların düğünde bayramda giydiği kıyafetleri veriyoruz. Bizim kıyafetlerimiz verilecek halde olmuyor, bahçede giyiyoruz. 


Kitaplığı büyütmüyor, arada bir kitapları eliyoruz. Ana kaynakları koruyup ara kaynakları hediye ediyoruz. Bazılarını da çocuklarımızın gençlik günleri için kutuluyoruz. Kırtasiye malzemeleri kutusu, ecza kutusu, günlük havlu kutusu, ayak havlusu kutusu, teknolojik alet kutusu, masa örtüsü kutusu, banyo ve mutfak temizliği kutusu. Bazanın altında yazlıklar, misafirler için çarşaflar, yastık ve battaniyeler.


Rabbim verdiği nimetlerin kıymetini bilenlerden eylesin. Verdiği ömrü hayırlı meşguliyetlerle geçirebilmeyi nasip eylesin. Eşyaya, bedenimize ve ruhumuza hakkını vererek yaklaşabilen kullarından eylesin.


27 Ekim 2020 Salı

Bebek ne yer?

Mehserté, İlkbahar 2018


Karşımdaki mama sandalyesinde altı aylık bir bebek. Yanımdaki koltukla "çocuğa pirinç unundan mama yedirilir, nereden çıkarıyorsunuz bu icatları hiç anlamadım" diyen annem, elimde bir kase ıspanaklı irmikli çorba... Sinirden ağlıyorum çünkü çorbayı verir vermez çıkarıyor. Çok kötü bir anneyim. Kimbilir ne hata ettim de çocuk bunu yemiyor. Emzirirken ve hamileyken yediğim şu gıdalar yüzünden çocuğun damak tadı böyle. Hayatı boyunca sebze yemeyecek. Kemikleri zayıf kalacak. Güçsüz biri olacak. Sebebi benim yediklerim. Hiç iyi bir anne değilim. Hepsi benim yüzümden. 

Annem "deli deli konuşma" diyerek kaseyi elimden alıyor. Çocuğa akşam yediğimiz salçalı, baharatlı tarhanadan yediriyor bir güzel, canım annem. Çocuk açlıktan uyuyamıyormuş, çabucak uyuyor sonra. Tabii ben o zaman bunu böyle yorumlamamıştım. "Tarhana beyaz undan yapılmıştı, beyaz un zehirdir, kan şekeri âni yükselince uyuyakaldı çocuk" diyorum, çünkü deliyim, çünkü taze anneyim, taze annelere bu güncelleme otomatik yüklenir, kınamayın başınıza gelir, kızınız gelininiz öyle olur, aman diyeyim.

Çocuk doktorları ve gıda mühendislerinin tüm makalelerini okuyorum o sıralar. Tahıl tam olacak, rafine olmayacak. Çocuk yeni bir sebze meyve yediğinde üç gün boyunca allerjik reaksiyonlar gözlenecek. Şeker tuz yok. Pekmez ve bal yasak. Meyve, sebze, mevsiminde yedirilecek. Salça baharat yasak. Balık dip balığı olmayacak. Çok az bitki çayı verilebilir. Güneşte kurutulmuş meyve ve sebzeler eline verilebilir.

Kimisinden vazgeçeceğim, kimisini anlamadığımı farkedeceğim bu bilgiler o gün benim için sorgulanamaz. Çünkü bu bilgilere tek doktordan/tek mühendisten değil, çapraz okuyarak ulaştım. Fakat gitgide kaynaklarım genişledi. Başka bakış açılarıyla tanıştım. İkinci bebeğimde de bu düzenle devam ettim fakat çok yoruldum. Üçüncü bebeğimde evimize pişirdiğim yemekler dönüşmüştü ve bebeğe fazladan yemek pişirmeme gerek kalmıyordu. Yer sofrasına oturup o gün ne yiyorsak ondan yiyordu. Dördüncü bebeğin ne zaman ne yiyeceğini hiç düşünmedim. Öğrendiklerim evimizde hayat bulmuştu çünkü. 

Rabbim delirdiğimiz anlarda "deli deli konuşma" diyenlerimizi eksik etmesin. Taze annelerin gönlüne ferahlık aklına sükun nasip etsin. Cennet ayaklarına serilen annelerden eylesin bizleri. Amin. 

Bebekle Çalışmak...

Méhserte, Yaz 2018


Bebeklerim üç aylık olunca Kuran Kıraati öğretmeye, müminelere vaaz vermeye geri döndüm. Bebeğimi kursa götürüyordum, ücret verdiğim bir hanım bebeğimi sınıf girişinde veya öğretici odasında kucağında gezdiriyor bazen de ayağına alıyordu. Yürüyemeyen, sınıfıma girmeyen bir bebek kurs girişinde kucakta geziyor diye amirlerim ve onların amirlerince uyarıldım. İşimi aksatmıyor, her gün bir öncekinin üzerine koymaya çalışıyordum. Amirlerime "sınıfıma bensiz girip hanımlara bu durumdan rahatsız olup olmadıklarını sorabileceklerini, bebeğin kursta durmasına engel bir durumun yönetmelikte olmadığını, benzer örneklerin başka kuran kurslarında da bulunduğunu" hatırlattım.


Uyarı almama rağmen devam ettim. Bu tabii duyulmuş, neler olduğunu soranlara "çok iyi bir amirdir" dedim, dedikodusunu etmedim. Kınama almadım, falanın kızı olmam buna vesile olabilir, ebleh değilim, farkındayım. Ama bunun da Allahın bir nimeti olduğunu düşünüyorum. Rabbim sanki bu işle vazifelendirdi beni. Bu olay emsal teşkil etti. Farklı şehirlerden arayıp, ben de sizin gibi yapıyorum artık deyip dua eden çok kişi oldu. Seneler içerisinde kurumumuzun enerjisinde dişil taraf biraz daha ağırlık edindi ama yetmez elbette. Sonraki seneler 4-6 yaş talebeleri kursa girince bazı amirlerimiz şaşkınlık içinde kalıp emekli oldular. O zamanlar Eğitim Hizmetleri Genel Müdürümüz olan şimdiki Başkan hocamızdan Rabbimiz razı olsun. Kuran Kurslarını bürokratik suratsızlıktan kurtarıp sevimli bir çehre sahibi kılmaya vesile adım atan her mümin kardeşimizden Rabbim razı olsun. 


Bebekle evden çıkmak, iki-üç-dört çocukla evden çıkmak zordu. Ama gurbetteki insan canlısı biri için bulunmaz bir nimetti. Zorluklarla beraber kolaylıklar verdi Rabbim. Ebru, Gülsüm Hanım, Semra, Reyhane, Gözde, Tuğçe, Gurbet... Dört şehirde de güzel insanlarla tanıştırdı Rabbim elhamdülillah. Bebeğimi kucaklarında tuttular. Çocuklarımlla oyun oynadılar. Allah razı olsun.


Roman okuyarak büyüyen yaşıtlarım ve ben, hikayesini anlatan bir nesiliz. Bunlar hakikatin kendisi değil, yorumlarımız. Güneş değil ay ışığı. Hikayenin tümünü anlatamadığımın farkındayım. Bir kardeşim bir cümlecik okuyup ferahlar ümidi ile yazdım. Ferahlatıver Rabbim, amin!

25 Ekim 2020 Pazar

Anneliğin İlk Yılı

Safranbolu, Yaz 2017


Yirmi dört yaşımda ilk. Yirmi altı,yirmi dokuz, otuz iki. Dört farklı bebek dört farklı anne. Bazı hislerin sönmesi, evvelden hiç sezmediklerimin alevlenişi. Zaaflarım ve niyetlerim aynı kalırken vasıf ve aidiyetlerimin değişmesi.

İlk ilk yıl. Tüm hisler aşırı. Neşe, hiddet, kaygı ve kederden doğan, haddini aşıp zıddına dönen yüzlerce his dalgası. Beynimin sınırlı bir süre için hızlıca değişimi. Reseptörlerimin tabiatımla ahenk içinde bebeğimden gelen sinyallere aşırı duyarlı harici sinyallere duyarsız hâle gelişi. Bedenimi bu değişim rüzgarına teslim edip irademle bir canlıya annelik etmeye karar, ya da bu değişime izin vermeyerek eski ben kalmak, ikisinden biri. Sabah uyanmak, ev toplamak, okula gitmek, işe gitmek, kendimden başkası için yemek yapmak gibi basit eylemleri bile zoraki yapan uyuşuk Merve'nin annelik etmeye karar verişi. Freud ötede oyna yavrum. Belki atalarımdan birinin kabul olmuş duası.

İkinci ilk yıl. İçgüdüsel hisler nispeten yerli yerince. Fakat bilgi daha çok. Sakinleşen hisleri körükleyen bilgiler. Uykusu, anne sütü emmesi, ilk gıdaları, yürümesi, ilk kelimeleri gibi ayrıntılarda boğulmak. "Doğru" peşinde tükenen enerji ve Allah'ın verdiği hata etme hakkını kendine yasaklayış.

Üçüncü ilk yıl. Yuvada üç küçük yavru. Kontrolden tamamen ve iyi ki çıkış. Çamaşır, bulaşık ve ütü dağları olan evlerde kimsenin ölmediğini, mutfak dolaplarındaki, pencerelerdeki ve duvarlardaki lekelerin kimseyi hasta etmediğini, bazen günü çorba ve kahvaltılıklarla geçirmenin kimseyi hasta etmediğini öğreniş.

Dördüncü ilk yıl. Bebeğin "hayırdır, düğün mü, bayram mı, şenlik mi" der gibi gelişi. Evde hiç bitmeyen bir sohbet, gürültü, oyun ve çekişme hâli. Top top dondurmalar, rengarenk şemsiyeler gibi cıvıl cıvıl çocuklarla dolu bir ev.

Bebekler doğdu, emdi, yedi, yürüdü, bir yaşına girdi. Kadın anne oldu, bir yaşına daha girdi. Her annenin her bebeği biricik. Niyetlerimizi tazeleyerek ilmimizle amel edebilmeyi, aidiyetlerimizi İslam'dan alabilmeyi, vasıflarımızı ölçerken Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemi mihenk edinebilmeyi nasip eylesin Rabbim. Amin.

21 Ekim 2020 Çarşamba

Kız Çocuğu Büyürken

Diyarbakır Nebi Camii, Kış 2017


Bir avuç toprakta milyarlarca canlı, topraktan gelen insanın milyarlarca hâli var. Bir insana bakarken bunu hatırlarım. 

Beynimin karar mekanizmalarının yaratılışında ayrı ayrı hikmetler var. İlkel beynimle saniyeler içerisinde duyularımdan elde ettiğim veriyi hızlıca sınıflandırır,  muhatabımı kız-oğlan, kadın-erkek, genç-yaşlı, akrep-oğlak, safravi-demevi, generator-reflektor, zorba-kurban, koşullu sevilmiş-koşulsuz sevilmiş gibi sonsuz sayıda tercihten birine yerleştiririm.

Tüm insanlığın bilgi hâsılası olan sanat, bilim ve felsefe üzerine okuyup tekrar düşündükçe beynimin bu ilkel kısmının ne yaptığını görebilen başka bir mekanizma farkettim. Bu iki mekanizma da gerekli. İlki eşyayı ait olduğu odaya götürüyor, ikincisi eşyayı o odadaki yerine yerleştiriyor. Hem acıklı hem gülünç olan şu ki aslında eşyanın o odadaki yerini ikinci mekanizma da bilmiyor. Hatta, eşya da o odadaki yerini bilmiyor çünkü eşya sürekli dönüşüyor.

Bir  kız çocuğu çocuğu hayal edelim. Dokuz yaşında, filan ayda falan yerde doğmuş, annesinin babasının akrabalarının özellikleri huyları şöyle. Davranışları şöyle. Bunu hemen bir kategoriye yerleştirelim. Mesela kıskanç, kaba, saygısız diyelim. Ya da hikayesini dinleyelim. 

İki yıl annesine yapışık yaşadı, yürümeye başlayınca iki buçuk yaşına dek babasıyla sevgi kumkuması idi ama diğer akrabaları ile iletişim kurmadı ve onu sevmek isteyenleri savuşturdu, iki buçuk yaşında kardeşi olduğunda hüzünlü bir peri kızına dönüştü, dört buçuk yaşında bir kardeşi daha oldu, daha da hüzünlendi, kardeşlerini onun yanında severken üzülüyor ama neye üzüldüğü sorulduğunda bilmiyorum diyor, bebek, genç kız veya erkek çocuk değil, dokuz yaşındaki bir kız çocuğu gibi sevilmek istiyor, öpmeden önce izin alınmasını istiyor, "sen beni hiç sevmiyorsun" denmesinden hoşlanmıyor çünkü çevresindekileri seviyor.

Kul gözümle sadece bir kısmını görebildiğim bu hikaye yazılmaya devam ediyor. Çocukluğu boyunca milyarlarca an yaşayacak. O, bu anlardan seçerek bir hayat inşa edecek kendine, Rabbimin izin verdiği alanlarda iradesini hayra yöneltirse cennet ehlinden olacak. Aksinden Rabbim onu da bizleri de korusun. Amin.

20 Ekim 2020 Salı

Süregiden Günler

Erenköy, Yaz 2017


Çocuklardan evvel başlayıp biten günlerim vardı. Oysa çocuklardan sonra birbiri ardınca süregiden günler var ve bu pek de yorucu değil. Çayı şekersiz içmeye başlayıp, alışıp, çayı şekerli içtiğimi hatırlamak gibi. Allah Allah ne yapıyormuşum ben o kadar boş vakitte, Allah Allah nasıl içiyormuşum ben o çayı şekerli? 

Akleden kalbimi gözüme rehber edince Rabbimin izin verdiği her yaratılış mükemmel. Pek yoksul bir ailede, zorlu şartlar altında dünyaya gelen bir garibanın yaratılışı da Rabbimizin eseri, her ayrıntısı ince zevkle döşenmiş bir saray odasında yetkin tabipler eşliğinde doğan bir sultan da, benim çocuklarımın yaratılışı da.

Çocuksuzluk da, tek çocukluluk da, iki, üç, dört... çocukluluk da mükemmel. Yok, az, çok, kız, oğlan ne farkeder. Her nimet bir imtihan her imtihan bir nimet değil mi? Hak Teâlâ'nın verdiğini henüz bir hücre yığını dahi olsa öldürmek bu yüzden zulüm, bu yüzden azap sebebi.  

Bir çocuk evimize geldiğinde eve gelen endişe, kaygı, huzursuzluk, fedakarlık, yorgunluk, zahmet, uykusuzluk, ter ve kusmuk kokusu da o mükemmelliğin bir parçası. Köşeye sıkışmak, çaresizlik, aciziiğini iliklerine değin hissetmek, kullardan ve Halık-ı Zülcelal'den yardım istemek, yardım gelmeyince düşünce etrafında kimseyi göremeyen bir çocuk gibi ağlaya ağlaya ayağa kalkmak da. 

Allah gücümün yetmediği sorumluluğu vermeyendir. Ne işlediysem kendime, ne ettiysem kendime. Rabbim, unutur veya yanılırsam beni cezalandırma. Benden öncekilere yüklediğin gibi bana da ağır yük yükleme. Üstesinden gelemeyeceğim şeyleri üzerime yükleme. Bağışla, ayıplarımı ört ve bana rahmetinle yaklaş. Sen sahibimsin, yardımcımsın; inkârcı topluluğa karşı bana yardım et. Amin.

19 Ekim 2020 Pazartesi

Anne Gözüyle Gıda

Safranbolu Sonbahar 2015

İki bin yedi karakışında yemyeşil bir köye gelin oldum. Yalnızca bana ve zevcime ait bir mutfak vardı artık fakat ikimiz de pek acemiydik.

Annem İstanbul'a yerleşmiş Balkan muhaciri bir ailedendir. Şehirde bağ bahçe olmayınca ev düzenine ve yemeğe pek titizlenmişler. En kallavi yemekleri bile yapardı annem, bense yamaklık ederdim. Fakat elim işte iken aklım romanlarda ve televizyonda/internetteydi. Bir de buna sürekli sorgulayan fıtratım eklenince, o görgünün çoğunu miras edinemedim.    

Evlendiğim ay Hatice @portakalagaci kardeşimin ilk bebeği olmuştu. Masaüstü bilgisayarımıza telefon üzerinden internet bağlıydı. Bir mutfağa bir bilgisayarın başına gidip gelerek yemek pişirirdim. Baz blogları yarı yabancı dilimle takip ederdim. O sıralar birçok kişi alışılagelmişin dışında sağlıklı beslenme biçimleri anlatmaya başladı. 

Ana akım medyada sağlıklı beslenme pahalı ürünlerle tanıtılıyordu, bizse kıt kanaat geçiniyorduk. Ne çare, evde ne varsa en temizini yemeye niyet ettim. Acıkmadan yemenin zararlarını öğrendim. Rabbimin merhametinin bir tezahürü olarak ucuz bir meyve ve sebzenin dahi ne kadar besleyici olduğunu farkettim. 

Günler gelip geçti. Erenler, Selçuklu, Safranbolu, Ömerli ve nihayet Çilimli. Her yerde köylü pazarına gittim, üretici ile sohbet ettim, köylerini ziyaret ettim. Atalık tohum ürün bulunca tabiri caizse kaptım. Sadece mevsim balığı yemeye başladım. Turşu ve sirke kurmayı, yoğurt mayalamayı, kavanozlara kışlık yemek hazırlamayı öğrendim. Ailemi tercihlerime zorlamamaya başladım. Dışarıdan bir şey almak istediklerinde babalarına sormalarını istedim ve verdikleri karara saygı duymayı öğrendim.

Rabbim acıkmadan yememeyi, ellerimizi yıkayarak sofraya oturmayı, bismillahla başlayıp sağ elle yemeyi, doymadan bırakmayı, yediğimiz tabağa/bardağa solumamayı, sofrada mütevazı olmayı, bile isteye aç kalmayı, sevmesek de nimeti kötülememeyi, sofradan hamdederek kalkmayı bizlere nasip etsin. Amin. 

Kaynak: Hadislerle İslam

Rasulullah'ın (sallallahualeyhivesellem) Yemek Adabı

Anne Gözüyle Şifa

Safranbolu Sonbahar 2015


Rabbimizin ruhumu taşıyıversin diye yarattığı bu pek latif beden emanetimdir. Rabbimin muradı onu sonsuzluğa taşımam değil, kulluk ederken ondan faydalanmamdır. Gülümsemek için yüzümdeki incecik kasları harekete geçiriyor, güzel bir söz söylemek için dudaklarımı kıpırdatıyorum. Şerre giden bir işi de bedenimle işliyorum.
Rabbimizin "İlmi isteyene veririm" sözüne binaen ilimlerin hayatı ilgilendiren yönlerini araştırırım. Müspet bir ilim olan Tıp ile alakam da böyle başladı. Bir iki yıl içinde bana "vajinal doğum yapamazsınız", zevcime "allerjik rinitsiniz, mevsim geçişlerinde şu ilaçları kullanacaksınız" dendi. İlk yavruma "allerjik astım, şu ilaçları ömür boyu kullanacaksınız" dendiğinde merakım daha da arttı. Çok okudum, çok dinledim kendimce bir orta noktaya geldim. Modern tıbbı reddetmiyor onu hizada tutan kadim tıbba da tükaka demiyorum.
Nebevi Tıp, Ahlatı Erbaa, Bîmaristan ve Şifahâneler, Hümoral Patoloji, Modern Batı Tıbbı, Holistik Tıp, Homeopathy başlıkları ile ilgilendim. Doktorların tıpta yeterliği olmayanlar için yazdığı popüler makaleleri okudum, aynı minvalde konuşmaları dinledim. Gele gele geldim bir kara taşa. Emmân efendim.
Düşük dozlu ağrı kesici içeren iğnenin, iki bardak su içsem ihtiyacım kalmayacak serumun değil de "biri beni kalkıp hastaneye götürecek kadar çok seviyor" fikrinin bana iyi geldiğini anladım. Ateş yükselmesinin vücudun mikrop kırıcı sistemi olduğunu, serin sirkeli bezlerle vücudu silmenin rahatlatıcı etkisini, astanın aşırı rahatsız olduğu bir bakım yapmamayı, Ihlamur, kuşburnu, zencefil gibi basit çiçek veya meyve çayları yapmayı, "zakkumkökünü üç dakika demle, kuruttuğun zeytinyağında marine edilmiş armutsaplarını içine katıp iç" gibi tariflerin bana ne yapacağını bilmediğim için içmenin caiz olmadığını, üç gün düşmeyen ateşte hekime gitmeyi ve yalnız hekimin 'teşhis' koymasının caiz olduğunu öğrendim. 
Elbette en önemlisi, okurum ha okurum. O an aklıma ne gelirse okurum. Bazen tek bir kısa sureyi defalarca bazen de hatmimden birkaç sayfa okurum. Ne yaparsak yapalım bu bedeni bırakıp gideceğimizi hatırlayanlardan eylesin Rabbim. Kendimize tapmaktan bizi korusun. Amîn.

18 Ekim 2020 Pazar

Bismillah

Çilimli, Sonbahar 2020


Fakülte dergilerinde yayımlanan birkaç yazıyı saymazsam kamuya açık yazı yolculuğuna ve amatör fotoğraf paylaşımına bu uygulamada, hocanne ismini verdiğim bir başka blogda başlamıştım. Sosyal medyanın kolay takip edilebilirliği sebebiyle yazıları farklı sosyal medya mecralarında yayınlamaya yöneldim. Fakat hiçbiri Blogger'ın sunduğu okunabilir yazı büyüklüğü, blog içi arama motoru, ulaşılabilir arşivleme gibi kolaylık sunmadı. Bu sebeple elle tutulur yazı ve fotoğraflarımı, dergilerde yayımlanmış röportaj ve yazılarımın bağlantılarını buraya yükleyeceğim. Elbette sosyal medya mecralarında da yayınlayacağım. 

Kitap olsa daha rahat okunur, biliyorum, fakat  yazıların içime sinmesi için biraz daha pişmem gerek. Burası bir kitap sadeliğinde olacak. Yazılar belli bir yekûna ulaşınca daha da kolay okunması için elektronik kitap olarak da yayınlayacağım inşallah. 

Rabbim konuştuklarımızla, yazdıklarımızla amel edebilmeyi nasip eylesin. Bizi bir an nefsimizle başbaşa bırakmasın. Akleden kalbimizi ilhama açık eylesin. Amin.