15 Ekim 2021 Cuma

beton...

İstanbulun göbeğinde doğdum. Sonra Adapazarı. 10-15 yaşına dek yaşadığımız binaların betondan yapıldığının farkında değildim. Babamın ve arkadaşlarının kütüphanesinde ne bulsam okumaya başladım. Doğu-Batı Klasikleri, Gemuhluoğlu, Kısakürek, Karakoç, Özel, Özdenörenler, Zarifoğlu... Biraz Mevdudi biraz Şeriatî. Biraz Seyyid Kutup biraz Hasan El Bennanın gençlere öğütleri. Tabii mutlaka arkadaşlarla ortak bir zeminde buluşabilmek için Şenlikoğlu, Yıldız... Üstüne biraz modern roman sosu...

Ermem gerekiyordu di mi bu kadar okumaya? Nerde! Çocuk aklımla çıkardığım sonuç: Betondan ve çağımdan ölesiye nefret ettim. 

Sonra fakülte kendisini bitirene dek kendinden başka şeyle ilgilenmeme izin vermedi. Ya da ben direndim Allah bilir. Ama geçti. Yavaş yavaş, okudukça, çağımı sevdim. Geçen gün bir kardeşime "çok okuyoruz" dedim. O ise "bilâkis, az okuyoruz" dedi. Haklıydı. Kant'a kadar gelip Nietzschie belki biraz Heidegger okumayınca resmin tamamı görünmüyordu. Mevdudiyi bağlamından koparınca insan İslama yaklaşıyor Müslümanlardan uzaklaşıyordu. Piaget okuyup Illıch okumayınca eksik kalıyordu yapboz. Ya da belki Weber okuyup Wach okumayınca.

Ne zaman ki Felsefe, Psikoloji, Sosyoloji hakkında daha fazla bilgi sahibi oldum. Ne zamanki "modernizm"in moderniteyi yıkan felsefi akım olduğunu öğrendim. Ferahladım. Modernite fikren yıkıldı. Gel post-modernite, sen de yıkılırsın. Yıkmak isterse yıkar Allah. Yapmak isterse yapar. Ben o sırada nerede duruyordum önemli olan bu dedim kendime.

Yıllar evveli bir gün Haliçi geçiyoruz. Gözüm alabildiğine beton izliyor. Pencereyi sonuna dek açtım. Rüzgâr yüzüme değerken beton tarlasına baktım. Öyle güzel göründü ki gözüme. Onbinlerce insan o evlerden etrafa canlılık saçıyordu. Onbinlerce insan Allahın emri ile Dünyaya inmişti. Onbinlerce insan Allahın rızasını kazanmaya adaydı. Betonu da seviyormuşum. İnsanları da. Elhamdülillahi ala külli hâl.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder