بسم الله الرحمن الرحيم
Efendimizin (sallallahualeyhivesellem) dinimizi öğretmesini “Öğretiniz. Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” cümleleri ile özetleyebiliriz. Rasulullah (sallallahualeyhivesellem) insanın yetiştirdiği salih bir çocuk sayesinde ölümünden sonra da mezarda namaz kılmaya, oruç tutmaya, haccetmeye devam edebileceğini bize hatırlatır. Bu büyük kazanç fikri ile hareket etmemizi isterdi.Efendimizin en ikna edici yöntemi güzel örneklikti. Bir kez doğru davranmak yüz kez doğru davranışı anlatmaktan iyidir. Efendimiz hem doğru davranır hem doğruyu tavsiye ederdi. Doğru sözlülük Efendimizin vazgeçilmeziydi. Çocuğu asla kandırmazdı. Abdullah b. Abbas gece namazına kalkan Efendimizi birebir taklit ederdi. Çocukların her bakımdan çok dikkatli birer müfettiş olduklarını gözden kaçırmazdı.
Farzları tavsiye ederdi. Sünnetlere alıştırırdı. Kendisi müekked sünnetlerin çok ötesinde ibadet ederdi. Efendimizin bu hâli bize örnek olmalıdır. Bir tavsiye edebilmek için üç yapmak zorundayız. Hedefimiz çocuklarımız reşit birer müslüman olduklarında farzları yerine getiren, sünnetleri alışkanlık edinmiş, sünneti seniyyeyi merak eden, hayatını sünnet üzere yaşamaya çalışan biri haline gelmesini sağlamaktır.
Nuh peygamber örneğini yerli yersiz kullanıp kullanmadığımıza bakmamız gerek. Gerçekten evladımız için üzerimize düşeni yaptık mı? Tembellik ediyor muyuz? Çocuklar bizi bunalttığında hemen pes ediyor muyuz? Yoksa çocuklarımızı nefis mücadelemizde bize merhale atlatacak birer fırsat olarak mı görüyoruz?
Çocuklarımızın murûetini görmemiz iyi bir fakülteyi kazanmaları, iyi bir iş sahibi olmaları, evlenmeleri veya çocuk sahibi olduklarını görmemiz midir? Elbette her anne baba evladının dünya nimetlerinden faydalanmasını ister. Fakat asıl mürûet çocuğunun namazına, sadakasına, kurbanına ve diğer sevaplarına şahit olmaktır.
Efendimiz bir şey öğretmek için fırsat kollardı. Çocukların zihninin bazen açık bazen kapalı olduğunun farkındaydı. Çocuğun sakin anını kollardı. Örneğin binit üstündeyken çocuğun halini yoklardı. Ardından “Sana bir sır vereyim mi yavrucuğum” diyerek çocuğa kendisini daha da özel hissettirerek iman esaslarından bahsederdi. Yemek esnasında da bunu yapardı. Yemeğe odaklanan çocukla sohbet eder o anki halin tedaileri üzerine konuşurdu. Çocuğun hastalığını da bir vesile eder anı ferahlatmak için çocuklarla güzel konuşurdu.
Efendimiz çocuklar arasında eşit ve adil davranırdı. Bunu günlük hayata indirgeyebiliriz. Çocukları öpme hususunda bile eşitliği gözetebiliriz. Ev işlerini paylaşırken adaletli davranabiliriz. 6 yaşındaki çocuk ile 14 yaşındaki çocuk aynı işi aynı kabiliyetle yapamayabilir. Titiz fıtrat üzere yaratılmış çocuk ile savruk tabiatlı çocuk verdiğimiz işi aynı özenle yapamayabilir. Fakat ikisi de her gün 30 dakika ev işlerine yardım edebilir. Biri yarım yapar biri tam. Ama ikisi de kendini heba etmeden eve katkı sağlayabilir.
Efendimiz çocukların hukukunu dikkate alırdı. Onun huyu sağ tarafından ikram etmeye başlamaktı. Bir gün elindeki sütü yanındaki çocuğa göstererek “Bunu büyüklerine ikram edeyim mi” deyince çocuk “Hayır olmaz benim hakkım” dedi. Efendimiz hem kızmadı hem de çocuğa ikram etti.
Efendimiz çocuklara sık sık dua ederdi. Beddua etmemek onun temel prensibiydi. Kötüyü çağrıştıracak herhangi bir söz söylemezdi. Sahabe hanımları Efendimize çocuklarını getirir dua isterlerdi. Dua ederken bir yandan çocuğun başını sıvazlardı.
Nebevi terbiye metodunda genellikle anmak istemediğimiz bir şey de asi çocuğa nasıl davranılacağıdır. Bunu da Hz. Yakub’dan (aleyhisselam) öğreniyoruz. O “Ben sizin için Rabbimden bir af dileyeceğim” derdi.
Çocuklara oyuncak alırken dahi nebevi terbiyeye dikkat ederiz. Oyuncak çocuğun bedeni ve sağlığı için harekete teşvik ediyor mu, çocuğun eşyayı keşfedebilmesine ve ona hükmedebilmesine vesile oluyor mu, Bozup takmayı yani mantığı geliştiriyor mu bakarız. Büyük şahsiyetlerin düşünce ve davranışlarını özendiren ve böyle yaşamayı cesaretlendiren bir yapıda olup olmadığına dikkat ederiz.
Efendimiz iyilik ve itaat hususunda çocukları desteklerdi. “İyilik yapmaları için çocuklarınızı destekleyin. Buna dikkat etmezseniz çocuktan isyan duygusu çıkarabilirsiniz” buyururdu. Kınama ve azarlamadan uzak dururdu.
Hz. Enes (radıyallahuanh) kavrayışı yüksek bir çocuktu. Efendimiz ona üstün hassasiyetle davranırdı. Üstün yetenekli çocuklara muamalede zorlanan bizlere daha o günden örnekliğini sergilemişti.
Diğer kişilerle birlikte çocuklara da kıssa anlatırdı. Abraş, kel ve kör kıssasını, Hz. İbrahim, Hz. İsmail ve Hz. Hacer kıssasını, Kifl kıssası anlattığı kıssalardan birkaçıydı. İnsanın hikaye ile daha çabuk öğrenebildiğini bize belletmek isterdi.
Çocuğa doğrudan hitap etmeyi önemserdi. Halkın geneline de konuşurdu. Küçük topluluklara da konuşurdu. Fakat birçok küçük sahabiye direkt konuşur, onları bir tohum gibi görürdü. Çocuğa görelik ilkesini Efendimiz buldu diyebiliriz. Açık, net, genel cümlelerle konuşurdu. Çocuğa anlayacağı şekilde hitap eder, çocuğun dilinden anlardı.
Kureyş ile Bedir’de karşılaşıldığında Müslümanlar müşriklerin tarafından gelen bir bedevi çoban çocuk gördüler. Kaç deve olduğunu sorduklarında çocuk 9-10 deve var dedi. Kimi anlamadı kimi çocuğa kızdı. Efendimiz bir de ben sorayım diyerek çocuğa yaklaştı. Çocuğu dinledikten sonra bu ümmi çocuğun “900-1000 deve var” demek istediğini anladı. İyi niyetle, anlamak için yaklaşırdı.
Çocuk uykusuzken, açken, okuldan yeni gelmişken, arkadaşları sokakta bekliyorken değil. Sakinlik zamanında. Mesela uyumadan evvel. Sabah uyanınca. Acelemiz yokken. Vaaz etmeden. Vaizin vaazına istekle dinlemeye gelinir. Çocuk bizi mecburen dinliyor. Efendimiz çocukla sakince konuşurdu.
Anlatmaz gösterirdi. Koyun yüzmekte zorlanan bir çocuğu gördüğünde çocuğun anlayışını kolaylaştırdı. “Şöyle şöyle yap.” demedi. Direkt kollarını sıvayıp nasıl yüzüleceğini gösterdi. Bir yere giderken kavminin çocuklarını yanına alır. Müezzinlik vazifesi verirdi. Minik hediyelerle çocukları sevindirirdi.
Efendimiz çocuklar arasında yarış düzenler ve kazananı ödüllendirirdi. İslam alimleri buna cuale ismini verdiler. Yani çocuğa yaptığı bir iş sebebiyle hediye verilebileceğini söylediler. Fakat Efendimiz her davranış karşılığı bir ödül vermezdi. Böyle bir usul çocuğu bir tür Pavlov’un köpeğine dönüştürmek sayılabilir. Bu meselede çocukların her birini keşfetmek işimizi kolaylaştırabilir. Bir çocuk yarışta bir diğeri matematikte biri bendir vurmada iyi olabilir. Bu noktada da çocuk temelli öğretimi Efendimiz kurdu diyebiliriz. Onun yaklaşımı buydu. Zeyd b. Sabit’in dil öğrenme yeteneğini fark edince onu bu yönde teşvik etti.
İbn Ömer bir rüya gördü va anlattı. Kötüye yorulabilecek bir rüyaydı. Efendimiz “o ne güzel biri bir de gece namazı kılsa” dedi.
Çocukla çocuklaşırdı. Halid b. Said’ın kızı habeşistan hicretinde doğmuş orada büyümüştü. Efendimiz o kızı üzerinde sarı bir elbiseyle görünce Habeşçe “güzel güzel” anlamına gelen “seneh seneh” dedi. Çocuk Efendimizin arkasına geçince peygamberlik mührüne dokundu. Babası kızdı. Efendimiz babayı “Karışma çocuğa” diye uyardı.
Çocuğun kendine güvenini geliştirmek için onu gerçek hayat tecrübelerine alıştırırdı. Alım-satımı teşvik ederdi. Sahabeler bunu devam ettirdi. Sad b. Ebi Vakkas “Eşeğin yemi bitmiş.” diyen çocuğa “Evden biraz buğday al, onu sat arpa al” diyerek yol gösterirdi.
Efendimiz çocukları oruca teşvik ederdi. Yemek yemeden durabilmenin çocuğun iradesini güçlendirdiğini fark etmişti. Efendimiz çocukları da iyiliğe teşvik eder onları da kötülükten sakındırırdı. Sakındırmak denince bizim aklımıza düvmek, sövmek gelebiliyoe. Efendimiz yumuşak bir dille iyiliği emreder kötülükten sakındırırdı.
Çocuğun gönlünü hoş etmeyi teşvik ederdi. “Kim kendi neslinden küçük bir çocuğu razı oluncaya dek memnun ederse Allah da onu kıyamet günü razı oluncaya dek memnun eder.” buyururdu. Tekrarın çocuk ruhundaki etkisini önemserdi. Çocuk yeterince uyarılmadan şiddet uygulanamayacağını belirtirdi. Bizler çocuğun 10 yaşında namaz kılmadığında dövüleceğine takılmış durumdayız. Soruyorum. 7 ila 10 yaşları arasında 365 gün çarpı 5 vakit yani 5475 kez çocuğumuzu namaza güzellikle teşvik ettik mi?
Ashabı Kiram nebevi terbiye metodları ile donanmıştı. Sehl b. Sad “İzin istemek üç defadır. İzin verilirse girersin, verilmezse geri dönersin.” hadisini aktardığında bugün henüz çocuk diyebileceğimiz bir yaştaydı. Hz. Ömer onun bu rivayetini önemsemezlik etmedi.
İmam Âzam da nebevi terbiye metodları ile bezenmiş bir usul benimsedi. Sokakta koşan bir çocuğa “Yavrum, dikkat et çamura düşersin” dedi. Çocuk “Alimin düşmesi alemin düşmesidir” dedi. Büyük İmam bu sözden çok etkilendi. Bu fetvayı talebeleriyle bir ay boyunca tartıştı.
Merve Safa
7 Ekim 2023
Konya